banner26

Dr. Aren'in ölümünün ardından... "Elim telefona gitti, arayamadım"

Güncel 19.09.2020, 17:28
1029
Dr. Aren'in ölümünün ardından... "Elim telefona gitti, arayamadım"
banner32

Dr. Hasan Aren, İstanbul'da yaşamını yitirdi. Aren, geçtiğimiz gün Lefkoşa'da toprağa verildi.

Dr. Hasan Aren'in ölümünün ardından Dr. Bülent Dizdarlı sosyal medya hesabından yazdığı paylaşımla herkesi duygulandırdı.

Dizdarlı'nın paylaşımı şöyle:

Güle güle Dr. Hasan Aren

Ölüm, dostları çok hazırlıksız ayırıyor. En yakınınızı bile bazen vedalaşamadan alıp gidiyor. Bir ay önce duydum hasta olduğunu. Cerrahpaşa tıp Fakültesinde yatıyordu. “Kanser oldu” dediler. Elim birkaç kez telefona gitti. Arayamadım. Stresli bir yapısı olduğunu bilirdim. “Stresini artırmayım hele bir durumuna alışsın ararım” diye düşündüm. Hayatı boyunca kendisine eşlik eden stresin onu bir kalp kriziyle aramızdan alacağını düşünemedim.

Sabah cenazesine katıldık. Onu sonsuz yolculuğuna yolladıktan sonra hakkında bir şey yazmak için iki üç kez klavyeye oturdum. Yazamadım. Sonunda onu hayatının benimle birlikte yaşadığı en stressiz hikâyesi ile anmaya karar verdim.

Yıl 1985. Yedek subay olarak Mağusa surlar içindeki birliğe tayin oldum. Orada Hasan’la buluşmuştuk. O benden bir dönem öndeydi. Aynı hastanede ihtisas yapmıştık. Kucaklaştık . Aldı beni tabur komutanının yanına götürdü. Albay Necati Bey çok iyi babacan bir komutandı. “Bak doktor , büyük doktora da söyledim. Kendi araçlarınızla Lefkoşa Mağusa yolunu yapmanızı istemiyorum. Çok kaza oluyor. Ya burada kalacaksınız ya da her gün Otobüs ile gidip geleceksiniz. Hayatınızı riske etmeyeceksiniz. Beş on dakika geç gelip erken de çıkabilirsiniz “demişti. Teşekkür etmiş ve hemen otobüs şirketine gitmiştik. Hasan zaten bir yıldır öyle yapıyordu. Bende ona katılmıştım.

Otobüs yolculukları boyunca genelde uyurduk. Bazen de ihtisas günlerimizi konuşur İstanbul’a olan özlemimizi dillendirirdik. Hayallerimizi konuşamazdık zira onun “gerçekleri hayallerinin önündeydi”. Ne demek isterdi hâlâ anlamış değilim. Aç bu konuyu dediğimde güler geçerdi.

Uzatmayayım esas hikâyeye geleyim. Bir gün otobüs yolda kaldı. Hâl böyleyken yeni otobüsün gelip bizi alması zaman aldı. Olmamız gerekenden bir saat sonra Mağusa’ya vardık. Otobüs son durağı o zamanlar surların dışında çemberin az ötesinde , meydana yakın bir yerdeydi. İndik ve kale içine doğru yürümeye başladık. İşte tam o sırada uzaktan dalgalanan flamasıyla karşıdan G.K.K Komutanının siyah salon aracının geldiğini gördük. Ben panik yaptım. Hasan’ı çekerek “Gel şu arabaların arkasına geçelim, bizi görmesin” dedim. O beni tuttu “ Hayır” dedi . “Çakı gibi bir selam verelim geçsin gitsin” . Saniyeler içinde kararı vermişti. Gerçekten de komutan yanımızdan geçerken selamımıza selamla karşılık vermişti. Ama telsizi ile de bizim Albay’ı arayarak , bu saatte mesai dışında ne yaptığımızı sormuştu.

Nitekim, nizamiyeye geldiğimizde nöbetçi asker, “ Albay sizi odasında bekliyor. Önce onun yanına gideceksiniz” diye gülerek müjdeyi vermişti. Biraz korkarak biraz da üzülerek Albay’a gittik. Ona da selam çaktık. Necati Albay sert bir sesle;
- Komutan sizi yolda görmüş . Öyle mi ?
- Evet komutanım.
- Ne yaptınız onu görünce ?
- Selam verdik.
- İyi halt ettiniz . Ya dursaydı : “Ne yapıyorsunuz bu saat” diye sorsaydı, o zaman ne yapacaktınız?
- Otobüsün bozulduğunu söyleyecektik
- Kafanız da çalışmaz ki sizin. Bana sordu bana. Peki ben ne dedim ona?
- Ne dediniz komutanım?
- “Konu bilgimdedir komutanım. Bu iki arkadaş hekimdirler. Dün gece sabaha karşı hastaneden yardım için arandılar. Gittiler başarıyla işlerini tamamladılar ve kendi imkanlarıyla geri dönüyorlar” dedim.
- Sağolun komutanım. Peki komutanımız inandı mı?
- Sanırım inanmadı ama sizi savunmam hoşuna gitti ki “o zaman arkadaşlara birer teşekkür yazısı yaz” dedi.
- Sağ olsun.
- Hadi çıkın gidin sizin yüzünüzden başım belaya girecek.
Konuşma beş aşağı beş yukarı böyleydi. İlginç olan Necati Albay ve ben stresten kendimizi yerken, stres kralı olarak bildiğim Hasan kıkır kıkır gülüyordu. O kadar ki tam kapıyı çıkarken geri döndü. Albaya dönerek “komutanım bir eksik kalmadı mı?” diye muzipçe yanaştı. Necati Albay “Ne eksik kaldı ki ?” diye sorunca “Teşekkür belgelerimizi vermeyecek misiniz” diye cevapladı.
Sanırım sonrasını anlatmama gerek yoktur. Albay masasının üzerinde ne varsa arkamızdan atıyor biz koşarak kaçıyorduk.
Yaşam biter. Anılar kalır. İki güzel insan anılarımızda hep kalacak. Dr. Hasan ve Albay Necati.
Işıklarda yatsınlar

banner36
Yorumlar (0)
banner6