banner26

“Tarihimizi iyi bilmediğimizi anladım”

Güncel 01.09.2022, 16:09
49
“Tarihimizi iyi bilmediğimizi anladım”
banner32

Restore edilerek yeniden açılan Barbarlık Müzesi’nde, evde sadece çürüyen malzemeler değişti, ahşaplara kadar aynı malzeme aynı teknikle kullanıldı. Kurşun delikleri muhafaza edilirken, çocuk ve annenin kıyafetleri ise aile tarafından temin edilerek ilk defa sergilendi

Mimar Azmi Öge, “Ben bir Kıbrıslı olarak tarihimizi iyi bilmediğimizi anladım. İşin içine girince gerçekten çok büyük bir mücadelenin olduğunu, çok büyük şeylerin feda edildiğini, çok büyük özverilerin ortaya konulduğunu gözlemledim” dedi

“Barbarlık Müzesi” KKTC’de bir ilk olan çağdaş müzecilik anlayışıyla restore edilerek yeniden hizmete açıldı.

Tarihe “Kumsal katliamı” olarak geçen, Binbaşı Dr. Nihat İlhan alayında görevdeyken, evde bulunan eşi ile üç çocuğunun şehit edildiği ev olan ve daha sonra müzeye dönüştürülen, “Barbarlık Müzesi” yaklaşık 9 ay süren bir çalışmayla yeniden düzenlendi.

Çağdaş müzecilik anlayışıyla, sergilenen bilgi değil, ulaşılabilen bilgi amacına uygun olarak, binanın doğal yapısı bozulmadan yeniden düzenlenen Barbarlık Müzesi’nde, mücadele ve o dönemde yaşananlar, fotoğraf, belge, bilgi ve gazete kupürlerine dayanarak nötr bir şekilde anlatılıyor.

21 Aralık 1963’de Akritas planını hayata geçirmeyi amaçlayan Rumların Türklere karşı başlattığı ve tarihe Kanlı Noel adıyla geçen saldırılarda, EOKA milisleri 23-24 Aralık Kumsal Mahallesi’ni hedef alarak, tarihe “Kumsal katliamı” olarak geçen saldırıda, Binbaşı Dr. Nihat İlhan alayında görevdeyken, evde bulunan eşi Mürüvvet İlhan ile üç oğlu, 6 aylık Hakan, 4 yaşındaki Kutsi ve 6 yaşındaki Murat küvetin içinde şehit edilmişlerdi. Kurşun yağmuru sırasında evde bulunan Feride Hasan Gudum da şehit olmuştu.

Kıbrıs Türk mücadele tarihinin dramatik olaylarından birini yansıtan ev, Barbarlık Müzesi olarak Eski Eserler ve Müzeler Dairesi tarafından 1975 yılında açılmış, 1980 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla kamulaştırılmış, 1980 ve 2000 yıllarında düzenlenerek tadilatlar görmüştü.

Müzede 1963-1964 yıllarındaki olaylarla ilgili yayımlanan yazılar, Kumsal katliamının yaşandığı gün evde bulunanların fotoğrafları ve kişisel eşyaları sergileniyordu.

Yaşanan olay ve dönemi yansıtmakta yetersiz kalan Barbarlık Müzesi, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından evin doğal dokusu ve orijinal yapısına dokunulmadan restore edilerek geçtiğimiz günlerde yeniden hizmete açıldı.

Yeniden düzenlenen Barbarlık Müzesi’nde yapılan çalışmalar yaklaşık 9 ayda tamamlandı.

Müzede, 1960 yıllardan 1974’e kadar verilen mücadele hakkında verilen bilgiler çağdaş müzecilikte en son kullanılan teknolojiyle dijital ortamda aktarılarak, çok daha geniş kitlelere daha net mesajlar verilmesi hedefleniyor.

Bilgi havuzuna yaklaşık 2000 bilgi, belge ve fotoğraf eklenerek, sistem geliştirilebilecek şekilde tasarlandı.

  1. Mimarı ve danışmanı Azmi Öge, Barbarlık Müzesi restorasyonuyla bir nesli korkuyla büyütmek değil, kültürel olarak bilgilendirmek istediklerini söyleyerek, “Bilgiye, belgeye ve olaya dokunmadan nötr bir şekilde mücadeleyi ve bir dönemi sadece fotoğraf belge ve gazete kupürlerine dayanarak anlatmak, mesajı vermek ve burayı araştırmak, bilgi edinmek isteyenlerin görebileceği bir yer haline getirmek istedik” dedi.

Proje Mimarı ve danışmanı Nurcihan Turan ise, projenin Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından yapıldığını belirterek, yapılan tüm işlemlerin yerel mevzuata uygun olarak, Şehit Aileleri ve Malul Gaziler Derneği’ne danışılarak, binanın doğal yapısı bozulmadan gerçekleştirildiğini söyledi.

Barbarlık Müzesi Restorasyonu , Çevre Düzenlemesi ve Teşhir Tanzim Projesi Mimarları ve danışmanları Azmi Öge ile Nurcihan Turan, Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) muhabirinin sorularını yanıtlayarak, Barbarlık Müzesi’nde yapılan çalışmaları anlattı.

Proje Mimarı ve danışmanı Azmi Öge, amaçlarının müze olgusunu geliştirmek olduğunu vurgulayarak, müze olgusunun geliştirilmesinin, geniş kitlelere mesajı daha net vermekle olabileceğini belirtti. Öge, kendilerinin de bu hedefle yola çıktıklarını söyledi.

Bina hakkında bilgiler veren Öge, binanın iç fonksiyonun çevreyle örtüşmediğini, binada bir de tören alanı bulunduğunu, 21 Aralık Şehitler haftasının burada gerçekleştirilen törenle başladığını ve tören alanın yetersiz olduğunun tespit edildiğini kaydetti.

Projeye başlanmadan ciddi bir araştırma yaptıklarını belirten Öge, duvarlarda olayı anlatan ve farklı yerlerdeki şehitlerin de resimlerinden oluşan yaklaşık 30 civarında fotoğraf olduğunu anımsattı.

Öge, Barbarlık Müzesi’ni çağdaş müze anlayışıyla değiştirerek, resimleri kategorilere ayırıp, bunu ulaşılabilen bilgi haline getirdiklerini anlattı.

EV ORİJİNAL HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ…

Binanın, 1960 dönemlerine ait cadde üzerinde kalabilen 2-3 evden biri olduğuna işaret eden Öge, evi orijinal haline dönüştürerek, dönem ve yaşamla ilgili bir mesaj vermek istediklerini anlattı.

  1. sürekli olayla ilintilendirdiğini, kaçışın Kanlı Dere vasıtasıyla olduğunun söylendiğini anımsatan Öge, turları da dere kenarından başlatmayı hedeflediklerini ifade etti. Öge, otobüslerin normalde müze önünde durduğunu, bunun da müzenin algısını kapattığını ayrıca caddede trafik sıkışıklığı yarattığını, trafik akışını zedelemeden ve aynı zamanda dere bilgisini vererek, oradan bir anaforla müzeye yaklaşımı hedeflediklerini söyledi.

Proje Mimarı ve danışmanı Nurcihan Turan da, müzede yapılan tüm değişikliklerin Şehit Aileleri ve Malul Gaziler Derneği’ne danışarak yapıldığına işaret ederek, tören alanında yapılan düzenlemeyle, törenin yola taşmasını engelleyeceklerini kaydetti.

Binanın görünebilirliğinin sağlanması için yapılan ilk işin bahçe duvarlarını oluşturmak olduğunu belirten Turan, çitlerin kaldırılarak binanın hem görünür hale getirildiğini, hem de dönemi yansıtan bir yapı olarak muhafaza edilmesinin sağlandığını söyledi.

Bahçe duvarı uygulamasının dönemi yansıtan malzemelerden seçildiğini ifade eden Turan, binadaki mevcut ağaçların korunduğuna dikkat çekti.

BİNA ENGELSİZ HALE GETİRİLDİ…

Mimar Azmi Öge de, binanın kaldırımdan basamakla inilen bir ortamın engelsiz hale getirildiğini, binanın kodunun yükseltilerek rampa eklediğini ve binanın engelsiz kullanımına açıldığını anlatarak, binanın dışında bir engelsiz tuvaleti oluşturulduğunu söyledi.

Mimar Nurcihan Turan, özel gereksinimli bireylerin kullanımına uygun hale getirilen binanın teknolojik özellikleri hakkında da bilgiler vererek, binanın girişinde cep telefonlarına karekod okutulmasıyla müzede yer alan bilgilere ulaşılabileceğini vurguladı.

Turan, müzede gezilen alan üzerinde bulunan numaraların tuşlanmasıyla bilgilerin dinlenebileceğini, görme engelli bireyler için de kodlamaların yapıldığını, görsel ve işitsel olarak bilgilerin düzenlediğini ve müzenin bu şekilde gezilebileceğini ifade etti.

Mimar Azmi Öge, müzenin bir günlük bir olayı, katliamı anlatmaktan öte, bir dönemi, 1960 yıllardan 1974’e kadar verilen mücadeleyi yansıtan hale getirilmesini hedeflediklerine işaret ederek, bilgilerin dijital ortama aktarılması nedeniyle çok daha geniş bir kitleye ulaşılabildiğini anlattı.

Müzede yer alan odalar ve bölümler hakkında da ayrıntılı bilgiler veren Öge, müzenin girişinde genel Kıbrıs mücadelesini yansıtan bir kronoloji duvarı bulunduğunu kaydetti.

KURŞUN DELİKLERİ MUHAFAZA EDİLDİ, HİÇBİR ŞEY DEĞİŞTİRİLMEDİ

Öge, kurşun deliklerinin aynen muhafaza edildiğini, hiçbir şeyin değiştirilmediğini, evde görülen bütün mobilya ve aksamların yapıldığı günü yansıttığını da anlattı.

Binanın geçmişte yapılan tadilatlardan arındırılarak, nerede orijinal varsa onu sağlamaya çalıştıklarına işaret eden Öge, kapı ve pencerelerin, pencere pervazlarının en dipteki boya rengi bulunarak boyandığını kaydetti.

Mimar Nurcihan Turan da, binanın diğer bir odasının duvarlarda bulunan panoların kaldırılarak, şehit isimlerinin dijital olarak duvarlara yansıtıldığını anlatarak, yansıtmada uçuşan harfler kullanıldığını aktardı.

Azmi Öge, isimlerin bulunduğu odada hiçbir sandalye bulunmadığını bunun amacının da mücadelenin devam ettiği mesajı verilmesi olduğunu belirterek şöyle konuştu:

“SİZ AYAKTA DURARAK ŞEHİTLERE SAYGI GÖSTERİYORSUNUZ GİBİ BİR MESAJ VERMEYE ÇALIŞTIK”

Öge, binanın çok yalın olmasını istediklerini, çünkü olayın olduğu dönemde binbaşı ile ailesinin ev sahibi ile aynı evi paylaştığını, mütevazi bir yaşam sürüldüğünü aktardı.

EVDE SADECE ÇÜRÜYEN MALZEMELER DEĞİŞTİ, AHŞAPLARA KADAR AYNI MALZEME AYNI TEKNİKLE KULLANILDI

Evde sadece çürüyen malzemelerin değiştiğini, ahşaplara kadar tüm orijinal malzemenin aynı şekilde, ayni teknikle kullanıldığını anlatan Öge, evin bir diğer odasının ise bilgi havuzu olarak tasarlandığını kaydetti.

Bilgi havuzunda müzecilikte en son kullanılan teknolojinin kullanıldığını, 4 ekranın birleştirilerek, bilgilere dijital olarak ulaşımın sağlandığı bilgisini veren Mimar Azmi Öge, bu bilgi havuzundan aynı anda 4 kişinin faydalanmasının sağlandığını anlattı.

Müzenin duvarlarında bulunan 30 küsur fotoğraf olduğunu anımsatan Öge, yaptıkları kapsamlı çalışmayla şu anda bilgi havuzlarında 2000 civarında fotoğraf, bilgi ve belge bulunduğunu, içeriklerin Türkçe ve İngilizce olarak hazırlandığını, aynı zamanda sistemde arama da yapılabildiğini kaydetti.

Mimar Nurcihan Turan da, sistemin geliştirilebilir olmasının en önemli özelliği olduğuna işaret ederek, bulunabilecek her yeni bilgi, belge ve fotoğrafın sisteme eklenebileceğini söyledi.

Geçmişte duvarlarda bulunan ve travma yaratan fotoğrafların “Katliam fotoğrafları” olarak bir kategori içine alındığını, bu resimlere artık görmek isteyenlerin ulaşabileceğini anlatan Turan, yaşı küçük çocukların artık bunları görmek zorunda kalmayacaklarını kaydetti.

Turan, öte yandan müzenin koridorlarında oluşturulan monitörlerden ise olay ve mücadele hakkında bilgiler alınabileceğini belirtti.

Azmi Öğe, burada amaçlananın yüz yüze diyalog gibi anlatan kişileri birebir konuşur gibi dinleyebilmek olduğunu kaydetti.

Farklı olayları dönüşümlü olarak farklı kişilerin anlattığını aktaran Öge, anlatımların Türkçe ve İngilizce altyazılarla yapıldığını belirtti.

Evin bir diğer odasında dönemle ilgili belgesel filmlerinin izlenebileceğini ifade eden Öge, belgesel filmlerde de İngilizce altyazıların bulunduğu bilgisini verdi.

  1. evin bir diğer odasında ise ailenin dönem odası denilen, dönemi yansıtan eşya grubunun sergilendiğini söyledi.

Bu odada ailenin kendi eşyalarının ve aileyi yaşatan bir rölyefin bulunduğunu söyleyen Öge, kabartmada orijinal bir fotoğrafın kullanıldığını, fotoğrafın rölyef üzerinde canlandırma tekniği kullanılarak sergilendiğini anlattı.

Mimar Nurcihan Turan, odada sergilenen kıyafetlerin de, fotoğrafta ailenin üzerine giydikleri kıyafetleri olduğunu belirterek, fotoğrafta çocukların üzerinde bulunan kıyafetlerinin ise İstanbul’da bir askeri müzede sergilendiğini, bunların alınabilmesi için girişimler yapıldığını aktardı.

Turan, burada sergilenen çocuk ve annenin kıyafetlerinin ise aile tarafından temin edildiğini belirterek, ilk defa sergilendiğini söyledi.

Mimar Azmi Öge, olayın meydana geldiği banyoda ise farklı bir teknik kullanıldığına dikkat çekerek, nur ışığını yansıtan bir simülasyonla anne ve çocukların sembolize edildiğini söyledi.

  1. burada yaşamın sürekliliğinin vurgulandığını, sürekli dönen anne ve üç çocuğunun siluetinin duvara yansıtıldığını belirterek, “3 çocuk ve anne ile rutin devam eden bir yaşam varken iki kurşunla onlar ışık oluyorlar” dedi.

PROJE YEREL MEVZUATA UYGUN YAPILDI

Mimar Azmi Öge, binanın restorasyon sürecine de değinerek, projenin tamamen yerel mevzuata uygun yapıldığını, izinlerin, çizimlerin, gerekli bütün altyapının izinlerin alındığını, restorasyon çalışmalarının şantiye kurularak yürütüldüğünü kaydetti.

Öge, işveren pozisyonunda olan TİKA’nın, Türkiye’nin teknik ekiplerinin dönem dönem binanın kontrollerini yaptığını, daha üst ölçekte TC Kültür Bakanlığı’nın süreç içinde kendi kontrol ve denetimlerini yaptığını belirterek, kendilerinin özgün çalışmasına hiçbir müdahale yapılmadığını söyledi.

Öge, yapılan çalışmanın kendilerine mesleki açıdan çok şey katığını belirterek, “Ben bir Kıbrıslı olarak tarihimizi iyi bilmediğimizi anladım. İşin içine girince gerçekten çok büyük bir mücadelenin olduğunu, çok büyük şeylerin feda edildiğini, çok büyük özverilerin ortaya konulduğunu gözlemledim” dedi.

KKTC’DE ÇAĞDAŞ MÜZECİLİĞİN İLK ÖRNEĞİ, YABANCI ZİYARETÇİLERDEN ÇOK OLUMLU DÖNÜŞLER ALIYORUZ

Çağdaş müzeciliğin KKTC’de bir ilk olduğunu, KKTC’de bu şekilde bir müze bulunmadığını vurgulayan Öge, Türkiye ile istişare edilerek, oradaki örneklerine bakılarak, restorasyonun tamamlandığını kaydetti.

Ulaşılabilecek en geniş kitleye ulaşmak için çalıştıklarını, olayı olduğu gibi aktarmak, tüm halka sunabilmek amacıyla çalıştıklarını ifade eden Öge, eskiye kıyasla müzede yabancıların da çok rahat bilgiye ulaşabileceği, anlayabileceği bir yapı oluşturulduğuna işaret etti.

Öge, ziyarete gelenlerin bilgi edindiği geri dönüşü aldıklarını, bunun da tam hedefledikleri şey olduğunu vurguladı. Öge, röportaj yapılmadan az önce, bir Afrikalı öğrenci ve İngiltere’den gelen bir aile ile sohbet ettiğini ve müzenin bilgilendirme açısından faydalı olduğunu teyit etme şansı yakaladığını da anlattı.

  1. restorasyon yapılırken bir nesli korkuyla büyütmek değil, kültürel olarak bilgilendirmek istediklerini vurgulayarak, “Bilgiye, belgeye ve olaya dokunmadan nötr bir şekilde mücadeleyi ve bir dönemi sadece fotoğraf belge ve gazete küpürlerine dayanarak anlatmak, mesajı vermek ve burayı araştırmak, bilgi edinmek isteyenlerin görebileceği bir yer haline getirmek istedik” dedi.

Yorumlar (0)
banner6