Başbakan Ersin Tatar, gazeteci Cüneyt Özdemir’e konuk olarak, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve Kapalı Maraş’ın açılması konularında açıklamalarda bulundu.
KKTC devletine sarılmak gerektiğini ifade eden Tatar, Crans Montana’da, Türkiye’nin garantörlük konusunun ilk kez masaya yatırıldığını ve harita verildiğini anımsatarak, bunun kendileri için yok hükmünde olduğunu belirtti. Tatar, Türkiye’nin desteğiyle ekonomik projelere önderlik etmek, halkın geleceğe umutla ve daha güvenle bakabilmesini sağlamak gerektiğini ifade ederek, “Eğer şartlar olgunlaşırsa müzakerelere giderim ama orada da söyleyeceklerimiz olur. Bile bile lades olmayız” dedi.
Doğu Akdeniz’de yaşananlara bakıldığında, petrol, doğalgaz, diğer stratejik haklar, hukuk ve Mavi Vatan’dan Türkiye’nin asla taviz vermeyeceğinin altını çizen Tatar, “Kıbrıs Türkü de verilsin istemez. Kıbrıs Türkü’nün güvenliği, varlığı ve hakları Türkiye’nin garantisi ve desteğine bağlıdır” dedi.
Doğu Akdeniz’de bir çatışma olması ihtimali görmediğini ancak böylesi bir durumda herkesin çok şeyler kaybedebileceğini dile getiren Tatar, “Rumlar çok daha fazlasını kaybeder, Türkiye bölgedeki en güçlü ülkedir ve kimse böyle bir yola girmek istemez” uyarısında bulundu. Başbakan Tatar, Doğu Akdeniz’deki petrol, gaz ve yürütülen stratejiyle KKTC’nin önemli bir noktaya taşındığını da vurguladı.
Tatar, Maraş’ın açılması konusuyla ilgili olarak da konuştu. “Hükümetim, 15 ay önce kurulduğunda, ilk açıklaması Maraş projesiydi” diyen Başbakan, kendisinin Türkiye’de Maraş’ın açılması gerektiğini söylediğini belirtti. Başbakan Tatar, “Maraş, KKTC sınırları içerisindedir ve orayı koruyan Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’dır. Dolayısı ile burası bize bağlıdır” dedi.
Malların ilk sahiplerine devredilmesinin yolunun da bu olduğuna işaret eden Tatar, “Doğu Akdeniz’deki gelişmelere bağlı proaktif siyaset gereği, KKTC’nin içinde bulunduğu koşullar, bölgenin potansiyeli ve turizmin gelişmesi için bu gereklidir” dedi. Tatar, şimdiye kadar 300 kadar Kıbrıslı Rum’un, Kapalı Maraş’taki malları için başvuruda bulunduğunu belirterek, “Bu durum BM’nin de insan hakları açısından karşı çıkacağı bir durum değil” değerlendirmesinde bulundu.
(BRT/AA)
